
2018 yılında Lizbon’daki MAAT Müzesi’nde sergilenen Tadashi Kawamata’nın over flow enstalasyonu, ilk bakışta devasa bir çöp yığını gibi görünüyordu. Ancak dikkatli incelendiğinde, bu atıkların boşlukta asılı durduğu ve ziyaretçilerin adeta bir okyanusun içine adım attıkları hissini verdiği ortaya çıkıyordu. Plastik atıklardan oluşan bu etkileyici yerleştirme, insan faaliyetlerinin çevresel etkisini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi.
Bu çalışma, Avrupa’daki birçok sanat kurumunun ortaklaşa düzenlediği Eco-Visionaries sergisinin bir parçasıydı. Son on yılda sanat dünyası ekolojik meseleleri daha fazla ele almaya başladı. Olafur Eliasson’un Ice Watch projesi, Superflex ve Tomás Saraceno’nun çevresel sanat çalışmaları ve hatta New York’ta açılan ilk İklim Müzesi, bu değişimin örnekleri arasında yer alıyor.
Ancak 2024 itibarıyla bu konular sanat dünyasında eskisi kadar ilgi çekmiyor gibi görünüyor. Hyperallergic’in en iyi 50 sergi listesinde, ekoloji temalı eserler artık daha geri planda kalmış durumda. Sanat dünyasında bir zamanlar ön planda olan ekolojik meseleler, günümüzde izleyicilerde bir tür “konu yorgunluğu” yaratmış olabilir mi?
Sanatın toplumsal gerçeklerden bağımsız olması gerektiğini savunanlar olsa da, günümüzde sanat, politik ve sosyal değişim için güçlü bir araç olarak da değerlendiriliyor. Ekolojik kriz, insan hakları ve sosyal adalet gibi konulara yeni bakış açıları kazandırma potansiyeline sahip. Eğer sanatın dünyayı şekillendirme gücü olduğuna inanıyorsak, çevresel felaketler sonrası geleceği hayal etmek için de sanata ihtiyacımız var.

© MAAT; photo by Bruno Lopes
Comments